14 Şubat 2013 Perşembe

Eşya hatırlatıyor!


Eşya hatırlatıyor!

En sonunda öyle oluyor ki hiçbir şey acı vermiyor insana. Yani bittikten sonra. Bir tek eşya hatırlatıyor insana olup biteni. Bir tek eşya dokunuyor insana. Bulaşık makinesinden boşalan yer, duvardan sökülen resmin izi, bir mevsim sonra ortaya çıkan bir giysi. Tek kanıtı onca yılın, bir tek eşya oluyor. O eşyalar ve o eşyaların boşluğu...

12 Şubat 2013 Salı

Ben sevmedim bu 'ölü payı'nı çık gel.O kalan poğaçayı yeniden paylaşalım..''

Çocuk gibiyim, bak. inanmadım ölüme, geleceğini biliyorum!

..Ve sonra, kız şunları yazdı ondan kalan defterine..
''Bilenler iyi bilir ölümü.. Yakınından birini kaybetmedikçe anlayamazmış kişi ölümü, bunu da çok iyi bilirler.. İşte o zaman acının ne demek olduğunu anlarlar! Ama herkesin bağrı yanmaz..Ölüm acısı farklı, ölümün bağrını yakması çok çok ayrı..Bağrı yananlar iyi bilir!
Sözde herkes bilir ya, neyse.Uzun aradan sonra( uzun ara çünkü, o eşyalara dokunmak,o odaya girmek..kolay değildi..) geriye kalan eşyalarını yerleştirirken iki şey bağrımı yaktı benim..Öyle bir yandı ki canım..Ölümün açıklanmayacak bir şey olduğu gibi bu da açıklanmaz işte. Bir dal sarılmayı bekleyen tütünü ve iki ısırık alınmış poğaça..O poğaça şunu getirdi aklıma; Tanıyanlar iyi bilir onu, eğer tabakta son lokma yiyecek kaldıysa, ikiye böler yarısını size, diğer yarısını da kendisi yerdi.Almadığınızda da 'Ölü payı, ölü payı' derdi..Yani bu, 'bak konuşmam, ölümü gör ye' anlamına eş değerdi. Ve o poğaça, onun bize bıraktığı 'ölü payı'ydı.. Ben sevmedim bu 'ölü payı'nı çık gel.O kalan poğaçayı yeniden paylaşalım..''

10 Şubat 2013 Pazar

Ruhumun Güneşi İyi ki Doğdun!

İyi ki ama iyi ki, varr.

Bugün senin günün!

İyi ki doğdun…

Gülümse…

Kahkahalar at.

Keyfine bak.

Yeni yaşında ve yaşamında; çok mutlu ol. Çok çooooooookkkkkk…

Sağlıkla, mutlulukla, huzurla ve aşkla…

Dünyanın tüm güzellikleri, sanatın derinlikleri, şarkıların melodileri, hayatın hoş sürprizleri, sevgi incelikleri eşliğinde…
Hayatımdaki cesaretim, tutkularımdaki esaretim, kalbimdeki emanetim.

İyi ki, iyi ki, iyi ki doğdun, ruhumun güneşi, kalbimin bir gölgesi.(M.B.)

Dipnot: Seni çok seviyorum kuzennn!..


huh.

Benim hiç bebeklik fotoğrafım yok. Çocukluğum da öyle.. Bu yüzden kırgınlıgım.

Duymasam,Görmesem..

Gece daha yeni yeni başlıyor.. Uyumayı istemiyorum hiç. Ne zaman başımı koysam yastığa gecenin sessizliği çığlık oluyor başımda!ölüm geliyor aklıma! Bakmayın ölüm değil aklıma gelen, sevdiğim ressamım geliyor aklıma..Ölümü konduramıyorum bir türlü.. Zaten ölümü kim kondurabilir ki, sevdiği birine. 'Bilmezler ki dışı onları, içi beni yakar'.. Nereye gitsem aklımda ölümün benden aldıkları. Her seferinde içim acır,yanar..yanarım.. Anlatamam. Anlatsam anlamazlar..'Ölüm bu,'derler geçerler. 'ölüm değil işte,' desem, çaksam o an ağızlarının üstüne. O gün telefondan gelen haberin telefonunu hiç açmamış olsam. O an ki ölümü duymasam..duymasam..  O isimi duymasam. telefonu duymasam.Görmesem.Ama ne yazık ki, hala duyuyorum, görüyorum..Biliyorum! Ama ölümü bilemedim,bilmiyorum. bilmek de  istemiyorum.Sessizliğin çığlıkları çağırıyor beni.Ölümün yankısı..Gitmem gerek,ölüm çağırıyor..'gitme'm.. 

8 Şubat 2013 Cuma

'Ölüm sadece, ölüm.Onu kimse anlamıyor..'

O ansızın öldü.Bundan iyi bir şeyler çıktığını söyleyebilmeyi çok isterdim! Onun ölümünden sonra normal hayatımıza döndüğümüzü, yaşamanın özel bir anlamı olduğunu, adını bir parka verdiklerini veya bir caddeye ..ama bunların hiç biri olmadı.Sadece 'gitti'..O artık gökyüzünden bir parça!Hepimiz hayatımıza devam ettik!Hayat artık çok farklı, o kadar çok şey değişti ki..O neden öldü,?biz neden yaşadık? onu hiç anlamayacağım. Bunun bi nedeni yok sanırım, 'Ölüm sadece, ölüm.Onu kimse anlamıyor..Onun ölümünden sonra büyümüş ve kendi yolumuza gitmiş de olsak, her zaman anıyoruz .Kahkahalarda, hüzünlerde, dar sokaklarda, bir kitapta, bir şarkıda, bir kahvede.. ve dahası an'larda.. O mükemmel biriydi..Bi' gün onu yeniden göreceğime eminim. Ama o ana kadar ,bağımız bir şekilde hep devam edecek..

ölüm üzerine..(can Dündar'dan Muhteşem Bir Yazi...)



Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı... 
Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde.. 
Deniyordu ki; "arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün"... 
Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım... 
Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum... 
Ama " kendi ölümümüzü ve cenazemizi " düşünmemiz tavsiye 
ediliyordu... 
Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an...
Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...
Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar iç
in ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın... 
Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız... 
O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün... 
Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...
Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın... 
Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz... 
Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi... 
Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini... 
Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...
Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp aynen düşünmeye başladım... 
Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm 
çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine... 
Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini... 
Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı... 
Görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlumu... 
Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya çalışıyordu per perişan... 
Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu,o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla... 
Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını... 
Kardeşlerim, akrabalarım "çok erken gitti, doyamadı oğluna.." diyordu acıyan ses tonlarıyla... 
Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı... 
Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur.." diyordu... 
Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını 
okumadan kitabın... 
Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.." demek istedim hayal olduğunu unutup...
Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide... 
Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar... 
Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim... 
Almam gereken dersi ve mesajı almıştım... 
Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum... 
Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum... 
Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik... 
Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline...
Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı.. Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında...
Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde... 
İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak... 
Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım... 
Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin... 
Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu... 
Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti..Ağlayacaktı aklına geldikçe... 
Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları... 
Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu... 
"hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni...
Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle... 
Bak mezuniyet törenimde de babasızdım... 
Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine... 
Diyecek canı yanarak bir köşede... 
Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum... 
Nasıl dayanır bensizliğe?... 
O ki, benim için her şeyini feda edip koşmuştu bana... 
Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı... 
Bir daha " Seni seviyorum " diyemeyecekti... 
Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı... 
Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne... 
Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün...
Tek cümlesi takıldı o an içime; 
" Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik ?..." 

Babam-annem,o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar... 
Helaldi şüphesiz hakları...Bilerek hiç kırmamıştım onları... 
Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım.... Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak... Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek...
Diğerlerine geçmiyorum... 
Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre "diğerlerine" artık sizler de dahilsiniz... 
Düşünün, bir gün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza "ölmüş“ diye... 
Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız... 
Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi... Oysa ki yazarın amacı "Yaşamanın ve hala nefes alıyor almanın kıymetini" göstermekti... 
Benim de öyle... Lafı çok uzattım farkındayım...
Ama dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı...
Ben o gün kurduğum o hayalle,canımın tüm yanmasına rağmen YENİDEN DOĞDUM... Bilgisayar diliyle "format attım hayatıma"... 
Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim... 
Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti... 
Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir daha açılmamak üzere kapansaydı... 
Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence... 
İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...
Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim... 
Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki... 
Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın... 
LÜTFEN ARADA BİR, BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN,DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN... 
Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah' tan başka bilen yok... 
İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın,azığınızı hazırlayın,ertelemeyin...
Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın... Bilerek - bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin... 
Ve en önemlisi; VERDİĞİ-VERMEDİĞİ,ALDIĞI-ALMADIĞI HERŞEY İÇİN,
TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN,HAMD EDİN YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A 


CAN DÜNDAR...